Translate

Bu Blogda Ara

T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı YÜKSEK LİSANS TEZİ GİRİT GÖÇMENLERİ TÜRK HALK KÜLTÜRÜ ÜZERİNE



1977 tarihli bir “Bitirme Tezi” dısında Girit Göçmenleri Halk Bilimi açısından, yemek ve müzik kültürleri dısında herhangi bir arastırmaya konu olmamıstır. Bunun bir nedeni Girit göçmenlerinin halk kültürünü konu alacak bir arastırmanın, birinci kusak
mübadiller hayatta iken yapılmamıs olması olmalıdır. Arastırmamız sırasında bize, pek çok kaynak kisinin de üzüntü ile belirttiği gibi, bu tür bilgi ve pratikleri birinci elden bilen ve uygulayan kisiler maalesef bugün hayatta değildir. Onların mirasçıları olarak
ikinci kusak mübadillerden de bu bilgilerin derlenmesinde geç kalınmıstır.
Kanaatimizce, Girit göçmenlerinin hayat hikayelerinden konularını alan romanların oldukça rağbet görmeye basladığı son yıllarda, onların halk kültürleri üzerine bir çalısmanın yapılmamıs olmasının nedeni, belirttiğimiz sebep dolayısıyla doyurucu bilgilere ulasabilme zorluğudur.
Çesitli tarihlerde Anadolu’ya göç etmis olan Giritli göçmenlerin Halk Bilimi ürünlerinin ele alındığı çalısmamızda, Giritlilerin sonsuz bir Mustafa Kemal sevgisine sahip oldukları gözlemlenmistir. “O çağırdı geldik, biz kaçmadık” sözü, topraklarından koparılmıs bir halkın özlemle karısık duygularını en güzel biçimde ifade etmektedir.
Anadolu’ya göç ettiklerinde hemen hemen hiç Türkçe bilmemelerinden kaynaklanan sıkıntılar yüzünden büyük zorluk çeken ilk mübadiller, kendilerini, alısık olmadıkları bir yasam tarzı içinde bulmuslardı. Adanın anakaraya kıyasla oldukça farklı
kültürel yapısı nedeniyle, ilk mübadiller, Anadolu’da yerlestikleri yerlerde dil bilmemeleri, dini görev anlayıslarının anakara sakinlerinden farklı olması gibi nedenlerden ötürü “Gavur”, “Yarı Gavur” ya da “Gavur Tohumu” gibi kaldırılması zor ithamlarla karsılasmıslardı.
Adanın sevilen yemeklerinden olan Hohlus’e (Salyangoz yemeği) olan sevgileri ve alısık oldukları kendi kültürlerini yasatma istekleri, dilimize “Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satmak” deyimini sokmus olan Giritli göçmenler, bu tür baskılar karsısında ya içlerne kapanarak küçük ve aynı kültüre sahip kisilerden olusan
kapalı topluluklarda kendilerini rahat hissetmisler ya da diğerlerine, onlardan bile daha iyi Müslüman olduklarını göstermek adına koyu bir taassub içine girmislerdir.
Girit’in önemli sehirlerinden Hanya kentinin isminin Konya kentimiz ile olan yakın fonetiği yüzünden adanın dilimize sokmus olduğu bir diğer deyim ise, “Hanyayı Konyayı Görmek” deyimidir. 1840 yılında, dönemin siyasi olayları göz önünde bulundurularak, adadaki Türk unsura yardımcı olmak gibi hedeflerler açılan Hanya
Mevlevihanesi, diğer Mevlevihaneler gibi Konya’ya bağlı idi. Hem Konya hem de Hanya Mevlevihanelerini görme fırsatı yakalayan Mevlevi dervislerinin, yakaladıkları sansı ifade etmek açısından söylediklerini tahmin ettiğimiz bu deyim, bugün farklı bir
anlama sahiptir.
Günümüzde hala hayatta olan, az sayıdaki ikinci kusak mübadil hala Giritçeyi bilmekte ve konusabilmektedir. Üçüncü kusak Giritlilerde ise bu oran oldukça azalmaktadır. Batı Anadolunun sahil sehirlerine yerlesmis olan Giritlilerden, ada ile bağlantısı olan ve sık sık çesitli sebeplerle adayı ziyarete giden sayısı az değildir.
Çalısmamızda dikkatimizi çeken bir diğer nokta, sorulan sorulara verilen oldukça farklı cevaplardı. Bunun sebebi, gerek Girit’te gerek Anadolu’ya geldikten sonra Giritli göçmenlerin, farklı ekonomik kosullardan kaynaklanan farklı kültürel çevrelerde yasamıs olmalarıdır.
Büyük sehirlerde yasayan Giritli göçmenler, günümüzde eski gelenek ve görenekleri büyük ölçüde unutmuslarken, kırsal kesimde yasayan Giritliler bu gelenek ve görenekleri daha iyi hatırlayabilmektedir.
Günümüzün hızla değisen hayat sartları nedeniyle, eski uygulamaların ve pratiklerin pek çoğu bügün yapılmamaktadır. Girit göçmenleri, eski kültürel miraslarına en çok yemek konusunda sahip çıkmakta ve yemek tariflerinin aynen uygulanması
konusunda oldukça tutucudurlar.
Yakın bir zamana kadar, doğan bebekleri, hastaneden getirdikten sonra eski gelenekler uyarınca bir kere daha tuzlu suyla yıkama adeti gösteren Giritlilere rastlanmıs olsa da, bu kisiler artık, bu tür uygulamaların kendi çocukları tarafından gereksiz ve yararsız bulunduğunu belirtmektedirler.
Göç edilen yerin bir ada olması ve bunun beraberinde getirdiği kapalı ve kısmen homojen bir yapıdan çıkmıs olan göçmenler, yeni karsılastıkları kültürden hem etkilenmisler hem de o kültürü etkilemislerdir. Kuskusuz, girit göçmenlerinin Batı Anadolu halk kültürüne en büyük katkıları yemek kültürü konusunda olmustur.
Bodrum’da Radika otunun adının “Giritli Otu” olması, “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” gibi deyimler de bunu doğrular niteliktedir.
Arastırmamız sırasında, dikkatimizi çeken bir diğer gözlem ise, Giritlilerin kendilerini “Avrupalı” olarak tanımlamaları ve böyle görmeleridir. Mübadelenin ilk zamanlarında, Anadolunun yerli halkı için kullandıkları “Yerlides” ifadesi, Girit Rumcasındaki, “des” çoğul eki ile yapılmıs bir kelimedir ve “yerliler” anlamına gelir.
Kendileri için hala kullandıkları, “Kirtikos” Giritli ifadesi de, böyle bir ayrımı kuvvetlendirir niteliktedir. Giyim kusam biçimleri ile Mustafa Kemal Atatürk’ün kıyafet devriminin yayılmasına öncülük ettiklerini belirten Giritlilerde de aynı anlayısın izlerini görmek mümkündür.
Yukarda bahsettiğimiz zorluklara rağmen, biz bu çalısmada, geç kalınmıs olsa da Anadolu Türk kültürünün sekillenmesinde payı olan Giritli göçmenleri kendimize konu seçerek bu alandaki açığı kapatmaya çalıstık.