Translate

Bu Blogda Ara

Batı'nın Demir Yumruk Altındaki Toplumları



Batı emperyalizminin iletişim araçları üzerindeki hakimiyeti dolayısıyla; Batı'nın yıllar süren doğrudan sömürgecilik uygulamasının ardından kendine bağımlı hale getirdiği doğu ülkelerindeki ve özellikle İslam ülkelerindeki iç problemlerden, ayrılıkçı hareketlerden bütün dünyanın haberi olduğu halde batıdaki bağımsızlık mücadelelerinden çok az kimsenin ancak haberi olabilmektedir. Üstelik İslam ülkelerindeki ayrılıkçı hareketler sömürgeci Batı ülkelerinin entrikaları sonucu ortaya çıkmışken, Batı'daki bağımsızlık mücadelelerinin bazıları yüzyıllardan buyana devam ettiği halde. Yıllar önce sömürgeleştirmiş oldukları ülkelerin halklarını demir yumrukla hakimiyetleri altında tutmaya çalışan Batı ülkeleri, İslam dünyasında bizzat kendilerinin ortaya çıkarmış oldukları ayrılıkçı hareketleri cesaretlendirmek amacıyla bu hareketlere her bakımdan destek verirken kendi ülkelerindeki bağımsızlık mücadelelerinin gündeme getirilmesine bile katlanamazlar.

İlk defa sekizinci yüzyılda Danimarka-Normandiya İmparatorluğu tarafından sömürgeleştirilen ve o tarihten beri sürekli bağımsızlık mücadelesi veren İrlanda bugün İngiltere'nin hakimiyeti altındadır. İrlanda halkının yüzyıllar boyunca bağımsızlık mücadelesi hiç durmadı ama kendi çıkarlarını bütün insani değerlerin üstünde tutan Batı ülkeleri bu süre içinde asla insafa gelmediler. İrlanda halkının kendi topraklarını zorla hakimiyetleri altında tutmaya çalışan sömürge kuvvetlerine karşı gerçekleştirdikleri başkaldırı hareketleri hep asker gücüyle bastırıldı. Kuruluşu resmen 1948 yılında ilan edilen bugünkü İrlanda, İrlanda topraklarının sadece belli bir kısmına sahiptir. Bugünkü İrlanda Cumhuriyeti'nin kuruluşunu hazırlayan anlaşma ise İrlanda halkının 1919-21 yılları arasında verdiği bağımsızlık savaşı sonunda imzalandı. Ancak İngiltere bu anlaşmada kuzeydeki altı vilayetin kendi hakimiyetinde kalmasını şart koştu. Bugün Kuzey İrlanda'nın bağımsızlığı için verilen mücadeleyi İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) organize etmektedir. Ama İngiliz kuvvetleri İrlanda halkının bağımsızlık mücadelesine karşı baskı ve şiddet metotlarının tümünü kullanmaktan çekinmemektedir. 1970'lerden buyana İrlanda gerçek bir savaş yaşamaktadır. İngiltere kuvvetleri de bütün vurucu timleriyle, her türlü savaş teçhizatıyla İrlanda halkının bağımsızlık mücadelesini bastırmaya çalışmaktadır.(1)

Bir bölümü Fransa'nın bir bölümü de İspanya'nın hakimiyeti altında olan Bask bölgesinin halkı da uzun yıllardan beri bağımsızlık mücadelesi vermektedir. Gerek Fransızların gerekse İspanyolların Bask bölgesini nasıl hakimiyetleri altında tuttukları hakkında fikir vermesi açısından burada bir olaya işaret etmek istiyoruz: 1987 yılında, Fransa'nın Bayonne şehrinin papazı, bir gazetecinin Bask meselesi ile ilgili: "Kilise ne düşünüyor?" sorusuna şu cevabı veriyor: "Kilise silahlı bir hareketin kalıcı bir çözüm getireceğine inanmaz. Barış daha tesirlidir. Zira barış hayattan yanadır, şiddet ise ölümden yana...Ayrıca kilise masumun hakkını şiddetle savunur. Mesela ben bir gece önce tevkif edilen insanların ertesi sabah suçsuz bulunarak salıverilmelerini, kapıların polis tarafından baltalarla kırılmasını, devlete zararlıdır diyerek çocukların analarından ayırdedilmelerini asla tasvip edemem".(2) Bu cevap Fransa'nın Bask halkına neleri reva gördüğünü bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır. Babaları bağımsızlık istediğinden dolayı çocukları "devlete zararlıdırlar" diye ailelerinden ayıran, yine haklarının, topraklarının daha fazla sömürülmesine müsaade etmek istemeyen insanların kapılarını baltalarla kıran Fransa'nın insan hakları savunuculuğu konusunda samimi olduğuna inanmak nasıl mümkün olabilir!

Özellikle İspanya sınırları içinde kalan Bask topraklarının bağımsızlığı için mücadele eden ETA adlı örgüt İspanya yönetimini hayli uğraştırmaktadır. Bu örgüt 1959 yılından önce bir öğrenci birliği olarak ortaya çıktı. Başlangıçta diktatör Franko'nun baskıcı yönetimine karşı mücadele etti. Daha sonra Fransa'nın desteği ile güçlü bir militan örgütü haline dönüştü. Fransa ETA'ya destek vermekle Bask bağımsızlık mücadelesini tamamen İspanya sınırlarının içine hapsetmeyi ve İspanya'daki Baskların, Fransa topraklarında yaşayan Basklara yapılan haksızlıkları, zulümleri görmezlikten gelmelerini sağlamayı amaçlıyordu. Ancak bu amacına ulaşamayınca 1984 yılında Bask bağımsızlık hareketine karşı İspanya ile anlaştı. Bu anlaşma İspanya'da mücadele veren ETA örgütü içinde bölünmelere yol açtı. Bu bölünmeler ETA örgütünün biraz zayıflamasına yol açtı ise de, bu örgüt bugün hâlâ İspanya hükümetini hayli zorlamakta ve mücadele sahasını günden güne genişletmektedir.

Cezayir'i 132 yıl zorla ve şiddetle hakimiyeti altında tutan, 1954-62 yılları arasında verilen sekiz yıllık savaş süresince de bu ülkede 1.5 milyon Müslümanın canına kıyan Fransa bugün bir başka Müslüman ülkesi olan Yeni Kaledonya'yı zorla ve baskı ile hakimiyeti altında tutmaya çalışmaktadır. Avustralya'nın doğusunda bulunan ve Fransa'ya oldukça uzak olan Yeni Kaledonya adalarını bir sömürge olarak elinde tutabilmek için her türlü baskı metoduna başvurması Fransa'nın sömürgecilik anlayışında geçmiş yüzyıllardan günümüze hiçbir değişiklik olmadığını göstermektedir. Büyük Okyanus'un içinde bulunan ve halkının çoğunluğunu Kanak Müslümanları oluşturan Yeni Kaledonya adalarında FLNKS adını taşıyan bir örgütün önderliğinde bağımsızlık mücadelesi verilmektedir. Fransa bir yandan bu bağımsızlık mücadelesini bastırmaya ve Yeni Kaledonya'yı elinde tutmaya çalışırken bir yandan da dünyanın bu olaylardan haberdar olmaması için her yola başvuruyor. Nitekim uluslararası emperyalizmin basın-yayın araçları üzerindeki hakimiyeti buralarda olan bitenlerin dünya kamuoyundan gizli tutulmasını sağlayabilmektedir. Burada şunu da belirtelim ki emperyalist güçler birbirlerinin ayıplarını ortaya çıkarmama konusunda da aralarında yardımlaşmaktadırlar. Batı ülkelerinin başını ağrıtan bağımsızlık mücadelelerini dünya kamuoyundan gizleme konusundaki başarıları da bu yardımlaşmadan kaynaklanıyor. Bu da yüzsüzlüğün bir başka yüzü: İnsanlara zulüm ve haksızlık ve bu haksızlığın gizlenmesi konusunda yardımlaşma!...

Fransız hakimiyetine karşı bağımsızlık mücadelesi veren halklar sadece Basklar ve Yeni Kaledonyalılar değil. Bunların yanı sıra Brötanlar, Alsaslılar, Korsikalılar gibi pek çok etnik topluluk Fransız egemenliğine karşı kendi ulusal bağımsızlıklarını elde etmenin mücadelesi içindedirler. Bu halkların yaşadıkları bölgeler veya adalar genellikle geri kalmış ve Fransız yönetiminin ilgisinden uzak yerlerdir. "Brötanya Ulusal Kurtuluş Cephesi" brötanların bağımsızlık mücadelesini organize etmektedir. Fransa bu cephenin sesini kesebilmek için bütün imkanlarını kullanıyor. Korsika adasında da Fransa'nın bütün baskı ve şiddet uygulamalarına rağmen bağımsızlık savaşı sürmektedir.

Fas'ın kuzeyinde Akdeniz kıyısında dünyada çok az kimsenin adını duymuş olduğu iki güzel şehir var: Sebte ve Melilla. Halkının büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu iki şehir bugün hâlâ İspanya sömürgesidir ve İspanya hükümeti bu iki şehri zorla, baskıyla, şiddetle kendi hakimiyetinde tutmaktadır. Sebte ve Melilla şehirleri İspanya'nın bir sömürgesi olarak tutulurken bu iki şehirde yaşayan Müslümanlar İspanya vatandaşı olarak kabul edilmemektedirler. Dolayısıyla kendilerine seçimlerde oy kullanma hakkı tanınmamaktadır. İspanya hükümeti bu iki şehirde yaşayan Müslümanların azınlık durumuna düşmeleri için bu şehirlere sürekli İspanyolları yerleştirmeye çalışmaktadır. Melilla'da, bu şehre sonradan yerleşen İspanyollar için ayrı bir site inşa edildi ve Müslümanların bu siteye yerleşmeleri yasak edildi. Müslümanların yaşadıkları bölgelerde çeşitli ekonomik baskı uygulamalarına başvurulmaktadır. Mesela Müslümanların yaşadıkları bölgelerde fiyatlar daha yüksek ve gelirler daha düşük. İspanyol sosyalistleri ilk iktidara geldiklerinde Sebte ve Melilla Müslümanlarına vatandaşlık hakkı tanıyacaklarını söylemişlerdi ama bu vaadlerini gerçekleştirmediler. Bir ara Ömer Muhammed Dudo adında bir Müslüman önderin Müslümanlara oy kullanma hakkının verilmesini istemesi üzerine polisler evini bastılar ve dört gün devam eden olaylar meydana geldi. Irkçı rejimlerin siyahlara yaptığı gibi İspanya yönetimi de Sebte ve Melilla Müslümanlarına alt sınıf muamelesi yapmaktadır. Hiçbir Müslümanın oy kullanamadığı 1986 seçimlerinde Melilla'da oyların çoğunluğunu alan sağcı bir İspanyol partisi bu şehirdeki Müslümanların bütün mülklerine el konulmasını istedi.

ABD'deki yetkili ağızlar tarafından yapılan açıklamalarda Sebte ve Melilla'daki İspanyol işgalinin ABD tarafından da desteklendiği ifade edildi. ABD'deki güvenlik uzmanlarından Robert Owd konuyla ilgili olarak İspanyol yetkililere yaptığı bir açıklamasında ABD'nin Sebte ve Melilla'nın işgali konusunda İspanyol hükümetinin yanında yer aldığını ifade etti. Robert Owd, Sebte ve Melilla'nın İspanya'nın elinden alınmasının istenmesi halinde ABD'nin İspanya'nın yanında yer alacağını ve İspanya'nın bu konudaki siyasetini de desteklediğini açıkladı. Owd, daha önce belirlenmiş olan sınırlara müdahale edilmesinin müdahale edenler açısından tehlike doğuracağına da dikkat çekti.

Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türk azınlığa yapılan baskılardan daha başka vesilelerle söz ettiğimiz için burada sadece konuyla ilgisi bakımından bir hatırlatmada bulunmakla yetiniyoruz. Buradaki Türk azınlık herhangi bir bağımsızlık veya özerklik mücadelesi vermediği halde sırf etnik farklılıkları yüzünden ağır zulümlere ve haksızlıklara maruz kalmaktadır.

Yunan yönetiminin baskı uygulamalarından nasiplerini alan daha başka etnik azınlıklar da var. Makedonlar ve Pomaklar bunların başında gelmektedir. Yunan yönetimi bu iki kitlenin Yunan asıllı olduğunu ileri sürdüğü halde bunlara baskı yapmaktan da geri kalmıyor. Makedonların ve Pomakların yaşadığı bölgeler geri kalmışlıkları ile, devlet ilgisinden uzaklıkları ile dikkat çekmektedirler.

Yunanistan'ın Girit adasında da bir bağımsızlık mücadelesi yaşanmaktadır. Girit adasının yerlileri genellikle kendilerini Yunan asıllı saymamaktadırlar. Giritlilerin etnik yapı ve kültür yönünden Yunanlardan farklı oldukları da ilk bakışta anlaşılabilmektedir. Yunan hükümeti de bunların Yunan asıllı sayılamayacaklarına kanaat getirmiş olmalı ki bu adayı ihmal etmektedir. Girit adasında özellikle iletişim ve ulaşım hizmetlerinin oldukça yetersiz kalması, Yunan yönetiminin bu adada yaşayan halkın dünya ile bağlantısını asgariye indirme amacına yönelik olmalı. Girit'teki bağımsızlık mücadelesine başta İsrail olmak üzere bazı dış ülkelerden de destek sağlanmaktadır.

Burada kendilerinden söz ettiğimiz halklar Avrupa'nın demir yumruk altında tuttuğu halklardan bazıları. Ancak hepsi bu kadar değil. Burada şunu da hatırlatalım ki, Batı ülkelerinin geçmişte sömürgeleştirmiş olduğu ülkelerden sonradan bağımsızlıklarını elde edebilenler bunu ancak uzun süren mücadelelerden ve yüz binlerce hatta bazen milyonlarca can verdikten sonra elde edebilmişlerdir. Bununla birlikte sömürgeci Batı bağımsızlık sonrasında da bu ülkelerden elini çekmemiştir.