Translate

Bu Blogda Ara

GİRİT MESELESİ


Türk milletine tarihte meydana gelen olayları fark ettirmemek ve hafızalardan silmek için büyük bir gayret sarf ediliyor. Bu çoğunlukla psikolojik savaş yöntemleri kullanılarak yapılıyor.
Bu nedenle geçmişi bilmediğimiz için bu günü anlamakta fevkalade zorluk çekiyor ve tarih boyunca yaptığımız hataları şuursuzca tekrar ediyoruz.
Hatırlamakta zorluk içinde olduğumuz konulardan biri Girit ve On İki Adaların kaybıdır. Hatta Kıbrıs'ta buna dahil edilerek konu "Türkiye ve Adalar Meselesi" başlığı altında mercek altına alınmalıdır.
Neyse ki; Kıbrıs,Girit ve diğer adaların akibetine uğramaktan son anda kurtarılmıştır.
Kanaatime göre; Girit ve On İki Adalar , Rumeli-Balkan meselesi içinde değerlendirilerek ilgi görmelidir. Sivil toplum olarak düşüncemiz bu yöndedir.
Bunun sebeplerinden biri olarak, Rodos Adasında yaşayan Türk azınlığın Lozan Anlaşması kapsamına alınmış ve konunun Uluslar arası hukuk alanında kabul görmüş olmasını gösterebiliriz.
Türkiye'de bu gün çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki; kaybedilen topraklarımızın konuşulması,araş tırılması ve hatırlanılması konusunda çok ileri boyutlarda bir perdeleme yapılmaktadır.
Oysa ki; bahse konu bu vatan toprakları gaflet,ihanet ve düşmanla işbirliği sonucu elden çıkmıştır. Her halde gaflet ve ihanetin Türk milleti tarafından öğrenilmesi birilerinin işine gelmemektedir.
Bu, bizi, Girit gibi topraklarımızın kaybına ve Türk milletini tarih boyunca Hiçbir milletin görmediği kadar zulüm ve katliamlara maruz kalmasına kadar götürmüştür.
Hatalı kararlar ve acı kayıplarla elden çıkan,stratejik değeri çok büyük olan topraklarımızdan biri de Girit Adasıdır.
Girit Adasının kaybı,üzülerek ifade etmeliyim ki; bu güne kadar aydın olma iddiası taşıyan bilim adamları ve entellektüeller arasında doğru düzgün tartışılmamış ve araştırılmamıştır.
Halbuki Girit ve Kıbrıs Adaları arasında iki yüzlü Batı'nın sergilediği oyunlar açısından büyük benzerlikler vardır.
Girit hakkında çok az sayıda yazılı kaynağa ulaşabilirsiniz.
Son dönemlerde ailesi veya kendisi Girit'ten ana vatana göç etmiş insanlarımız , Girit ve Giritlilere has gelenek-görenekler unutulmasın diye çoğunluğu doğaçlama olacak şekilde hatıralarını kaleme almıştır.
Yaşayan ihtiyarlarla ve akrabaları ile görüşmelerini fotoğraflarla da süsleyerek,adeta olayların tanıklarını birinci elden konuşturmak sureti ile kitaplara sosyolojik ve tarihi bir boyutta kazandırmayı başarmışlardır.
Böylelikle bu eserler gerektiğinde başvurulabilecek belge hüviyetini taşıyan bilimsel bir kaynak haline gelmiştir.
Bu çalışmaları yapanları kutlamak gerekir.
Türk milletinin ayırd edici en bariz özelliklerinden birisi; gerektiğinde her ferdin devlet gibi çalışarak eksiklikleri telafi etmesidir.
Bu kardeşlerimiz, Girit'le ilgilenmesi gerekenler ilgilenmeyince "yine iş başa düştü" diyerek,Girit meselesini, gözümüzün önünde, canlı bir şekilde tutmayı başarmışlardır.
Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran "ürkek bir siyasetin tarih önündeki ağır vebali: On İki Ada" adını verdiği kitabında hocası Prof. Dr. Fahir Armaoğlu'nun; adaların "bizden adeta koparılarak alındığını,bunun mutlaka değişmesi gerektiğini; zira Türkiye'ye Ege Adaları ile bir tehlike çemberi çekildiğini ve bizim de bu tehlike çemberini mutlaka kırmamız gerektiğini" söylediğini aktarıyor.
Yine Taşkıran "bu konuyla ilgili çalışma yapıldığını söylemek zor. Adaların tarihi,kültürel ve siyasi boyutu ile ilgili çalışmalar mualesef çok az. Böyle olunca da toplum olarak,milli çıkarımızla yakından ve doğrudan ilgili bir konuda çok fazla bilgi sahibi olamadığımız sonucuna varıyoruz." diye devam ediyor.
Çok da doğru söylüyor.
Girit deyince bu gün neredeyse aklına doğru dürüst bir şey gelen insanımız yok gibi. Böyle olunca Girit ve On İki Adalar meselesinin Rumeli-Balkan davası kapsamında değerlendirilmesini istemekte oldukça zorlaşıyor.
Girit Adası, günümüzde adadan göç etmiş insanlarımızın çocukları ve torunları arasında, tabirimi hoş görsünler, bir nostalji olarak yaşıyor.
Bir çoğumuz için ise sadece tatili anımsatan ,yabancı bir ülkenin toprağını çağrıştırıyor.
Böyle giderse Girit'in bir vatan toprağı olduğu ve elimizden benzerleri gibi bin bir oyunla koparıldığı unutulup gidecek.
Düştüğümüz şu hale bakın!!!
1645 yılında fetih edilen Girit üzerinde Türk milletinin hukuka hem de evrensel hukuka dayalı olduğu kabul görebilecek hakları vardır.
Bu hakları iddia ederek aramak, başta ataları Girit'ten ana vatana göç etmiş insanlarımız olmak üzere her Türk'ün üzerine düşen önemli bir vazifedir.
Günümüzde sayıları binlerle ifade edilen ve bizlerce yalnızlığa terk edilen Türk, Rodos,İstanköy ve Meis adalarında yaşamaktadır.
Yunanistan, Batı Trakya Türklerine uyguladığı haksız ve hukuksuz uygulamaları kapsayan politikalarını bu adalarda yaşayan soydaşlarımız içinde sürdürmektedir.
Aynı şeyleri Girit içinde söyleyebiliriz.
Mübadele sonucu Anadolu'dan ayrılmak zorunda kalan binlerce Karamanlı Ortodoks Türk, Girit'e iskan edilmiştir. Bu insanlar hala yerli Rumlardan ve Yunan makamlarından Türk muamelesi görmektedir.
Bunlardan hangimizin haberi var?
Girit'ten ana vatana göç etmiş insanlarımız Ege bölgemizde dernekler kurmuştur. Bu kardeşlerimiz, Rumeli-Balkan- Trakya camiası ile bütünleşerek, Girit ve On İki Adalara ilişkin meseleyi Türk ve dünya kamuoyu önüne taşımalı, Türk milletinin bedeli kanla ödenmiş müktesebatını koruma altına almalıdır.
Yoksa bu güne kadar olduğu gibi Türk milletinin yaşamını derinden etkileyen meselelerden uzak kalırsak, ne olduğunu anlamadan Girit gibi toprak kayıpları yaşarız.
Unutturulan ve gündeme bile sokulmayan Girit ;bize alınması gereken dersi gösteren en iyi örneklerden biridir.
Bu hafızalardan silme operasyonu o kadar güçlüdür ki; Türk Adaları terminolojiden silinerek yerine Yunan Adaları deyimi yerleştirilmiş tir. Tıpkı Balkan adının yerine Güneydoğu Avrupa adının kullanılması gibi.
Acı olanın da bu tuzağa ilk düşenin bizler olmasıdır.
Komik olanda Ege kıyılarından bir çoğunu gözle seyrettiğimiz elimizle dokanacak kadar kendimize yakın hissettiğimiz bu adaların yüzlerce deniz mili uzaktaki Yunanistan'la ilgisini sorgulayamayışımızdır.
Yutturulan afyon o kadar güçlü ki,bir türlü gözümüzü açamıyoruz.
Bulgaristan' da Belene Adasında çile çekmiş bir Türk'ten dinlemiştim: "Belene'ye gelinceye kadar Bulgaristan' da bu kadar çok Türk olduğunu bilmiyorduk" .
Biz de iğne ile kuyu kazmasak meselenin bu kadar vahim olduğunu anlayamayacağız.Girit önümüzü aydınlatan bir ibret vesikası.

Özcan Pehlivanoğlu
RUMELİ-BALKAN TÜRKLERİ FEDERASYONU
Genel Başkanı