Translate

Bu Blogda Ara

GİRİT ADASI TURLARI

Estamos Travel

Adres: Hülya Koçyiğit Blv. Ege Vista İş Merkezi No: 1/ F
09400 Kuşadası - Aydın
Tel: 0256 618 25 15
Fax: 0256 618 25 22
E-posta:

info@estamostravel.com


Girit, büyük çoğunluğu dağlarla kaplı olan bir adadır ve pek çok doğal limana sahiptir. Girit’te, tektonik hareketlenmeler sonucu meydana gelen depremler nedeniyle, yükselen yer bölümleri ve deniz altına gömülen kıyı kesimlerinin varlığına ilişkin pek çok kanıt bulunmaktadır.


TOPLUM VE KÜLTÜR:
Giritliler, deniş aşırı ülkelerle alım-satım işlemleri yapan, işlerinde ileri tüccarlardı. Giritlilerin kültürleri, MÖ.1700 lerden başlayarak yüksek derecede bir ilerleme göstermektedir. Birçok tarihçi ve arkeolog, adalıların bu dönemde, tunç çağının en önemli varlıklarından kalayın ticaretini yaptığına inanmaktadırlar. Büyük olasılıkla Kıbrıs’tan getirilen bakır, kalay ile karıştırılır ve tunç elde edilirdi. Giriş uygarlığının ve buna bağlı olarak bakırdan yapılma gereçlerin kullanımın düşüşe geçişi ile demirin kullanımın yaygınlaşması arasında bir ilişki olduğu sanılmaktadır.

Girit ticareti safran alım-satımında da ileriydi. Ege kıyılarında bolca bulunan safran, ile ilgili olarak Santorini’de bulunan safran toplayıcıları freski, dünyaca üne sahiptir. Bunun yanında arkeolojik araştırmaları Giritlilerin bu dönemde seramik, bakır ve çok daha lüks mallar olan altın ve gümüş ticareti de yaptıklarını belirtmektedirler.

SANAT:

Minos sanatına ilişkin çok büyük bir koleksiyon, Girit’in kuzey kıyılarında Knossos yakınlarındaki Kandiye kentindeki müzede bulunuyor. Minos sanatı, tüm öğeleriyle özellikle de seramik yapımlarındaki gelişim evreleriyle konu üzerinde araştırma yapan arkeologların Minos tarih ve kültürünü dönemlere ayırmasına yardımcı olur.

SARAYLAR:
Giritliler ilk saraylarını Malyada erken Minos dönemininin sonlarına doğru, MÖ.3000 önce inşa ettiler. Önceki araştırmalar, Girit’te saray yapımlarının yeryüzünde de ortaya çıkan ilk saraylarla eş zamanlı olarak türemeye başladığını öne sürüyordu. MÖ.2000 li yıllara dönemine tarihlendiriliyordu. Ancak araştırmacılar, bugün sarayların çok daha öncelere, adanın pek çok farklı yerinde inşa edildiğini savunmaktadırlar. Sarayların en çok görüldüğü yerler, ayrıca yerel gelişmenin de en çok olduğu yerlerdi. Bunlar, Knassos, Malya ve Festos’tu.

Yapılan sarayların pek çok görevleri vardı. Her şeyden önce kentlerin yönetim merkezleri durumundaydılar. Bunun yanı sıra, tapınaklarda yalnızca saray binaları içinde yer alırdı. İşyerleri ve depolama alanları da saraylar içinde olurdu. Yapılan ilk saraylar, yalnızca bir katlı olurlardı ve gösterişli bir ön cepheleri olmazdı. Ortalarında bir avlu bulunan “U” biçimli bir yapıda olurlardı. Ve kendilerinden sonra yapılanlardan daha küçüklerdi. Daha sonraki çağlarda yapılan saraylarda çok katlılık ön plana çıkmaya başladı. Sarayların batı duvarlarında kesme taş ile ince işlenmiş desenler bulunurdu. Bunun ilk bilinen örneği; Knossos saraylarıdır.

MÜBADELE:
Evet, bir gemimiz (İsmi Giresun) : 1924 yılında, 300 yıllık topraklarından koparılan binlerce Giritli’yi, İzmir’e getirdi. Mübadele gemisiydi bu. 30 Ocak 1923 günü, Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan ön anlaşmayla: 2 milyon insan yurtlarından oldu. Anadolu’da yaşayan 1 milyon Ortodoks ile Atina ve Ege adalarında yaşayan, yaklaşık 800 bin Müslüman, yaşadıkları topraklardan koparıldılar. Girit’in: Kandiya, Resmo ve Hanya kentlerinde yaşayan, onbinlerce Türk, 300 yılı aşkın süredir bulundukları topraklardan sökülüp Anadolu’ya getirildi. Onları: İzmir, Ayvalık, Bodrum ve İskenderun limanlarına çıkaran Giresun gemisi: 106 metre boyunda idi ve 1910 yılında satın alınmıştı.

TURİZM:
Girit, Yunanistan’ın en popüler turizm bölgelerinden biridir. Yunanistan’a turistik girişlerin, %15 i: Kandiye Heraklion havaalanından veya limanından yapılır. Bu şehre inen charter uçaklarının sayısı, Yunanistan’a inen toplam charter uçaklarının beşte birine eşittir. 2004 yılı içinde, toplam iki milyon turist, Girit’i ziyaret etmiştir. Girit’te, turizm, Yunanistan genelenden daha hızlı gelişmektedir. Lüks otellerden, aile pansiyonlarına kadar, her çeşit turistik tercihe hitap edecek altyapı mevcuttur.


NE YENİR- NE İÇİLİR :
Mutfak konusunda: bize epeyce benziyorlar. Menülerinde, Yunan spesiyali diye geçen yemekler: güveç, dolma, şiş kebap, kabak-patlıcan kızartması, cacık, çeşit çeşit mezeler. Burada: bu yemekler bizim mi, yoksa onların mı tartışmasına girmek istemiyorum.Tek gerçek: Girit’te aç kalmasınız, çünkü yemeklerin çoğu tanıdık. Üstelik porsiyonlarda, oldukça doyurucu.

Girit’te özellikle yenebilecek yemeklerin başında: “gyros” ve “souvlaki” gelmektedir.
Gyros: bu bizlere pek yabancı değil, bizim döner. Bu yüzden ayrıntılı anlatmak istemiyorum.
Souvlaki ise: evet, o da yabancı değil, şiş kebap. Bunlar, bizlere yabancı değil, ama yabancılara yabancı ve bir güzel kendi kültürleri gibi satıyorlar maalesef.
Kleftaki diye bilinen bir yemekleri, bizdeki kağıt kebabına benziyor. Aliminyum folyoya sarılı bir biçimde sunuyorlar.
Ayrıca: kabak çiçeği dolması yemeden sakın geçmeyin.
Ayrıca: etli olarak da farklı usullerle pişirilen “Maghrata” yemeği (Ege bölgesinde arapsaçı olarak da bilinir) anasonlu tadıyla Girit mutfağının en meşhur lezzetlerindendir.
Bir çoğumuzun adını duyunca irkildiğimiz salyangoz’un yemeği, bu adada çok meşhur. Eğer denemeleri seviyorsanız, yemenizi tavsiye ederim. Hiç te kötü değil.
Bunun yanında: Giritliler “otcu” olmalarıyla tanınırlar. Her çeşit otu yemeleriyle ön plana çıkıyorlar.
Bu özelliklerini en iyi anlatan bir deyim: “bahçene Giritli gireceğine, inek girsin” Bildiğiniz midyenin üzerine limon sıkıp, çiğ çiğ yemek alışkanlıkları da vardır. Girit mutfağında zeytinyağı demek her şey demek. Onların bir yıllık zeytinyağı tüketimi, kişi başına 30 litre iken, bu oran ülkemizde maalesef yalnızca 1 litredir. Aynı zamanda: Girit insanında, asla kalp rahatsızlıkları görülmez, ciltleri parlak ve buruşuksuzdur. Bunlar: elbette zeytinyağının mucizeleri. Gerçek bir sağlık iksiri. Zaten: her gittiğiniz restoranda olmasa da çoğunda; masaya oturduğunuzda, hemen zeytinyağı ve karabiber getiriyorlar. Ekmeğinizi, karabiber ekilmiş zeytinyağına keyfe bandırıp yiyebilirsiniz, muhteşem bir lezzet.
Kahvaltıda, yemeklerde, meze olarak hep zeytinyağı kullanılıyor. Zeytinyağı: evlerde, manastırlarda, küçük değirmenlerde, büyük, modern fabrikalarda, çok özel organik çiftliklerde, her zaman her yerde üretiliyor ve tüketiliyor.

İçkilere gelince. Malum bizim rakı, onların “uzo”su. Hiçbir fark yok. Gerçi işin uzmanları, belki aroma farkı yakalayabilirler, ama büyük olasılıkla, siz de ikisinin aynı olduğunu düşüneceksiniz. Yunanlıların bir çeşit daha rakıları var. Bunun imside: ”tsikoudia”. Bu da, sözüm ona Girit’e özgü bir rakı çeşidi imiş. Ama: bu konularda biraz bilgisi olanlar, bunun da İtalyan’ların mahalli içkisi “grappasına” benzediğini söylüyorlar. Özellikleri mi? Tatsız, saf etil alkol içiyormuş gibi bir tat alıyorsunuz. Boğazınızı yakıyor. Sertliği yüzünden, küçük bardaklarda ikram ediliyor. Bildiğiniz gibi uzun rakı bardaklarında değil.
Burada yani Girit’te: içki olarak denemenizi önereceğim başlıca içki ise: sakız likörü. Bu hafif tatlı liköre bayılacaksınız. Hatta: hediyelik veya daha sonra kullanmak üzere, satın da alabilirsiniz.

DİĞER:
Evet, Girit: Akdeniz’in ortasında: sarışın ve genelde yeşil gözlü insanların yaşadığı bir ada.
Ege denizinin bu en büyük adasının: uzunluğu 250 km. ve genişliği ise 54 km. dir. En dar yeri: 13 km. olan adanın kuzeybatı ucu: Mora’dan 110 km. kuzeydoğu ucu, Anadolu’dan 200 km. güney ucu ise Bingazi’den 325 km. uzaklıktadır.
İlk yabani zeytin ağacının, MÖ.60 bin yıllarında bu bölgede yetiştiği, ilk sistematik zeytinciliğin ise, neolitik çağda, yine bu bölgede yapıldığı biliniyor.

Buranın en büyük özelliklerinden biri de: her Giritli de olmasa bile çoğu Giritlide silah bulunmasıdır. Bazen: kızlarına ters bakan insanlara silah çekecek kadar silah meraklısı olduklarını duydum.

Girit’te trafik çok düzenli değil. Türkiye’yi aratmıyor. Tabelaları yetersiz ve özensiz. Araba kiralarsanız; trafikte biraz zorluk yaşayacağınız kesin.

Tavernalar, bizim Türkiye’de adlandırdığınız tavernalardan değil. Onlar, genel olarak restoranlara taverna diyorlar. Kapısında taverna yazan her yerde: canlı müzik, sirtaki, tabak kırma gibi bildiğiniz veya hayal ettiğiniz taverna öğelerine rastlamak mümkün değil.

GİRİT İNSANI:
Girit insanı çok sıcak. Yolda kime bir şey sorsanız, size yardımcı olmaya çalışır. Neredeyse, herkes İngilizce biliyor. Turist olduğunuzu anladıklarında, ilk soru “nereden geliyorsunuz?” Türkiye’den yanıtını alınca, herkes yüzünde gülücüklerle karşılık veriyor. (Çok çok nadir, surat asan da görebilirsiniz) Tıpkı bizim ülkede, Girit kökenli kişiler olduğu gibi, Girit’te de, Anadolu kökenli birçok kişi var. Mübadele sırasında, Ayvalıktan birçok kişi Girit’e gitmek zorunda kalmış. Ama, bugün bunların çocukları ve torunlarına rastlıyorsunuz.

NE SATIN ALINIR:
Minos uygarlığına ait figürler, zeytinyağı sabunları, çeşitli otlar en çok satılan hediyelik eşyalar. Rakı bardakları da yaygın, tercihinize göre ilginç gelirse alabilirsiniz. Hani, burada malum zeytin çok yoğun. Ama özellikle “delice” zeytinleri var, adaya özgü. Buradan hediyelik götürecekseniz, mutlaka o zeytinden götürmenizi öneririm.


GEZİLECEK YERLERİ:

HERAKLİON (KANDİYE);
Girit’in başkentidir. En kalabalık, en merkezi şehridir. Buraya: Türkler “Kandiye” demişler. Pek çok turistin, Girit’e ilk adımını attığı yer. Burada: 400 yıllık Venedik hakimiyetinden geriye çok şey kalmış.

Ada gezinizde, burayı merkez tutmalısınız. Burası: eski görünümlü bir kent. Evlerin hemen hepsi eskimiş. Yollar bakımsız. Sahil kesimi yıkık dökük binaların işgalinde. Romalılar döneminde önemli bir liman, Venedikliler döneminde ise Ege’nin ticaret merkezi olan “Heraklion”: bugün tüm önemini yitirmiş, kalabalık,gürültülü, tozlu ve cazibesi azalmış bir kent görünümünde.

Kıyıda: görkemli Venedik kalesinin hakim olduğu liman, görüntüyü biraz olsun düzeltiyor.

Denize doğru uzanan limanın sonunda, Cenevizlilerden kalma bir kale var. Buraya: kules (kule) adını veriyorlar. Şehir oldukça hareketli. Trafik çok düzensiz. Bize oldukça tanıdık gelen: yol çalışmaları, kazılar, tozlu yollar, korna sesleri.

Kent merkezinde, en sık rastlayacağınız objelerden biri de: çeşmeler. Girit’te egemenlik kuran çeşitli ulusların hepsi, bir sürü çeşme yaptırmış. Roma çeşmeleri, Osmanlı çeşmeleri. Çoğu: Venedik duvarları üzerine oyularak yaptırılmış. Kandiye’nin en bilinen yeri: Aslanlı çeşmenin olduğu meydan. Lion Square meydanı. Bu meydanda bulunan çeşme: yapımından yıllar geçse de, günümüzde hala akıyor. İsmi: Morosini çeşmesi. 1628 yılında yapılmış.

Meydanın diğer bir özelliği de: yine tanıdık isimlerin bulunması. “İzmir kebap” Evet: tanıdık isim, bildik tatlar. Kebapları mutlaka deneyin, çünkü gerçekten Girit’te aç kalmak, yemek beğenmemek mümkün değil.

Kentin en hareketli diğer bir meydanı: Venizelou Meydanı. Bu meydanın kuzeyinde liman, güneyinde ise alışveriş pazarları, batısında “Hanya kapısı” var.

Çarşısı: size çok tanıdık gelecek. Biraz “Mahmutpaşa”, biraz “Mısır çarşısı”. Sokakları temiz ama kıta Avrupa’sının pırıl pırıl sokakları yok.


HERAKLİON ARKEOLOJİ MÜZESİ: Müze: 4 katlı ve 20 odalı. Her katında, farklı dönemlere ait eserler sergileniyor. Müzeyi gezmek için: 2-3 saat zaman ayırmanız gerek. Zengin koleksiyonu ile gezilmeye değer yerlerdendir. Özellikle: Helenistik heykeller, müzenin en ilgi çekici parçaları. Burada: Girit’in zengin tarihinde yer alan pek çok eseri bir arada görmeniz mümkün. Pişmiş topraktan yapılmış heykelcikler ise, ziyaretçileri Girit’in en eski antik çağlarına götürüyor. Ayrıca: ünlü Minos uygarlığına ait pek çok eseri bir arada görmeniz mümkün.

Müzenin en ilginç parçası: “Phaistos Diski”. Phaistos bölgesinde yapılan kazılarda bulunan, yaklaşık 3500-4000 yaşındaki diskin özelliği, üzerindeki dilin hala çözülememiş olması. Bundan daha da ilginci: diskin üzerindeki yazıların elle çizilerek değil, Çin’de baskı tekniğinin bulunmasından 2500 yıl öncesinde, kile baskı tekniğiyle yapılmış olması. Phaistos diskinin çözülemeyen bu gizemleri, kimilerinin bu diskin uzaylılar tarafından yapıldığını bile ileri sürmesine kadar varmış.


GİRİT TARİH MÜZESİ: Küçük ama etkileyici bir müzedir. Modern, doyurucu ve iz bırakan bir düzenlemesi var. 1953 yılında, Girit Tarihi Araştırmaları Derneği tarafından kurulmuş.
Müzenin birinci katında: tarihi süreci takip ederken, İngilizce’ye çevrilmiş, savaş dökümanları, size günümüz yanlı haberleri anımsatacak. Yüzyıllarca, Osmanlı hakimiyetinde yaşamış olmalarını, adeta yok sayıyorlar. Kayıtlara göre, adada gerçekleşen çatışmalarda ( her nasılsa) örneğin 2800 Hıristiyana karşılık, 36.000 Türk ölmüş görünüyor. Bunun dışında; Osmanlılar, ada yaşamında neler yapmışlar, neler bırakmışlar, hiçbir bilgi yok. Yalnızca, müzenin dördüncü katında, küçücük bir camekan içinde ”ve adadaki diğer azınlıklar” diyerek, birkaç parça resim ve birkaç parça bilgi var. Ancak, pek de önemli değil.
Evet müzenin ikinci katı: Dünyanın en sevilen Yunan yazarı (“Zorba” adlı romanın yazarı) Kazancakis; Girit-Heraklion doğumlu. Odasının orjinali, notları, çantası, fotoğrafları, başka dillere çevrilen kitapları ve kitapların çeviri baskıları, kişisel hatıraları, dünya basınında çıkan haberler; imrendirici bir yorumla sunulmuş ziyaretçilere. Grafik tasarımlar, videowall tasarımlar, slayt oyunları, orijinal parçalar, film gösterileri. Müzede Kazancakis’in yaşamına tanık olmak yalnızca büyük yazara ve şehrine bir kez daha hayran olmakla bırakmıyor kişiyi. Bu arada: bu ünlü yazarın, şehir merkezindeki meydanda, bir de anıtını görebilirsiniz.


VENEDİK SURLARI VE LİMANDAKİ KALE; Görülmeye değer Venedik izlerindendir. Kale: şehrin önemli yapılarından biri. Havaalanı ya da limandan şehir merkezine doğru ilerlerken, hemen kendini gösteren kale, kenti boydan boya çevreleyen Venedik duvarlarının, denize uzanan ucunda yükseliyor. Hemen karşısındaki kıyıda ise, cephanelikler duruyor. Zamanında:saldırılara karşı kent buradan korunuyormuş.

AZİZ MİNAS KATEDRALİ: Aziz Minas: Mısırlıdır. 1941 yılında, Girit’te İraklion şehrinin; Almanlar tarafından bombalanmasından kurtulmasında aktif rol oynamıştır. 1942 yılında Almanların Kuzey Afrika’dan kovulmasında da aktif faaliyet göstermiştir. Bu büyük mucizevi faaliyetleri yüzünden, Mısır’ın koruyucu azizi olmuş. Kriti İraklio’nun koruyucusu ve Kıbrıs’ta da sıtma doktoru oldu. Yapmış olduğu bu büyük işleri için, Hıristiyanların kendisine besledikleri sevgiden dolayı, onun adına birçok yerde manastırlar ve kiliseler yaptırılmış. Bunun sonucunda, evrensel saygı duyulan bir sima haline gelmiş. Evet, burada da, onun adına yaptırılmış bir kilise var. Kentin önemli kiliseleri arasında.


AGİOS TİTUS KİLİSESİ: Osmanlılar döneminde cami olarak kullanılmış. Bizans döneminde 962 yılında yapılan ve Venedikliler tarafından onarılan bina, 1925 yılında bir kez daha yenilenmiş. Şu an Ortodoks kilisesi olarak hizmet vermeye devam ediyor.

DİKTE MAĞARASI: Kandiye’nin 50 km. kadar doğusunda bulunuyor. Efsaneye göre: Zeus, Girit’te bu mağarada büyüdü. Annesi Rheia, onu çocuklarından biri tarafından tahttan indirileceğine inanan kocası Kronos’tan burada sakladı.
Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse: Rheia; aslına bakarsanız, bize pek yabancı değil. Kybele. Aslen: Anadolu’lu bir tanrıça, hem de ana tanrıça. Kybele; Rhea olarak Girit’i ziyaret eder. Yalnızlığı dolayısıyla: güneş ve buhardan, sevgili olarak Kronos’u yaratır. Analık duygusunu ve özleyişini doyurmak üzere, Dikte Mağarasında, bir güneş oğlu doğurur. Kronos ise, çocukları kıskandığı için onları öldürmektedir. Kybele; bu işe çok öfkelenir. Kronos’un sol elini ister ve beş parmağını keserek, Daktil’ler, yani beş parmak tanrılarını yaratır. Kybele; altıncı olarak doğurduğu tanrıya: “Zagreus” adını verir.
Muhteşem güzel bir mağara. Anlatmak değil, görmeniz gerek, mutlaka gidin.